Herkese iyi haftalar!
Poetika Aidiyet sohbetlerinde bol bol büyüklerimizin sözcüklerine değindik. Ve köylerimizin, kasabalarımızın, şehirlerimizin yemeklerine de! Arşivci damarımda kan basıncı arttı, bu mektubum ondan.
Size bir teklifim var:
Düşündüm ki büyüklerimizin sözcükleri bir Poetika Journal özel sayısında Sözlük olarak var olmayı hak ediyor. [Bu konular epeydir ilgimi çektiği için büyüklerimizin kullandığı sözcükler için daha önce bir liste çıkarmıştık. Örnek ve ilham olması için aşağıda paylaşıyorum, şurada: Büyüklerimizin Sözcükleri]
Yemeklere sonra geleceğim, şimdilik şunu hatırlatayım:
Hikâyesi olmayan gıda hayalettir. [A food without its story is a ghost.]
Stephen Jenkinson
Sözcük diyordum, sözlük ve de. Ama neden?
Şu sebepten:
Dijital platformların üzerimize yığdığı hikâyeler çoğumuzun dimağında çok yer kaplıyor. Hâlbuki hepimizin ailesinde hikâyenin âlâsı var…
Ve aile hikâyelerimizi üzerimize boca edilen popüler kültürünkilerin altından çekip çıkarma vaktimiz geldi de geçiyor. Elbet popüler kültür de kıymetli ama işte, siz anladınız, kıymetli olsa da güzel değil, vasat hiçbir şey güzel değil sadece vasat.
Bir şey daha var, yetişkin olma yolundaki içsel çalışmalardaki “çocukluk travmaları” vurgusu yapıcı değil, her şey ama her şey travma, resmen sözcükten soğudum. Oysa zamanında çocukluk travmaları o kadar ilgimi çekmişti ki, işi -doğru terminolojiyle “gelişimsel/erken yaş travma”- peşinden İsviçre’ye, İrlanda’ya Kathy Kain, Stephen Terrell gibi meşhur terapistlerden profesyonel eğitim almaya kadar vardırmıştım. Öğrendiklerim çok güzeldi, hâlâ güzel.
Ama Gurdjieff’in meşhur sopasının diğer ucuna bakmak, rotamı tekilden çoğula, negatiften nötre, çocukluk travmasından aile hikâyesine döndürmek ve yetişkinliğimi büyük hikâyede tesis etmek daha güzel.
Birlikte hazırlayacağımız “büyüklerimizin sözcükleri sözlüğünü” tam da bu aile hikâyesi meselesine girizgah olarak düşünüyorum.
“Güzel fikir evet ama aile hikâyelerindeki acıyı ne edeceğiz Sepin?” diyen sesinizi duyar gibiyim. Netflix’tekinden daha gerçek o acı, cayır cayır yakar, bir dizi izleyip iki üç güne etkisinden çıkmaya benzemez. Gerçeklik ve acısı gözlerine bakanı taşa çeviren Medusa’dır, insanı dondurur, bunu tecrübeden biliyorum.
Aile hikâyelerimiz için Perseus’unki gibi bir kalkan lazım, bunu da biliyorum. Edebiyat ve kurmaca, gerçeklikle arasındaki mesafe vasıtasıyla Perseus’un kalkanına benzer bir filtre tesis eder ve taşa dönmeden bakabilmeyi, bakıp da görmeyi mümkün kılar. Kurmaca Perseus’un aynası gibi gerçekliği sağaltır ve çoğaltır, dayanılır ve sindirilebilir kılar.
Sindirilen her şey insanı çocukluktan çıkarır. Aile hikâyelerinde cayır cayır yanmamak için çocukluktan çıkmak, yetişkin olmak gerekir.
Biz yetişkin miyiz, emin değilim.
Sistem yetişkin olmayalım diye elinden geleni ardına koymadığı için size teklifim şu:
Edebiyatın/kurmacanın içinde barındırdığı korumayı başka bir şekilde, mesela bir sözlük yaparak, tesis edelim. Aile hikâyelerindeki acı bizi dondurmasın diye onlarla sözcük gibi, yemek gibi somut şeyler ile teşrikimesai yapalım. Edebiyat/kurmaca gibi ailenin sözcükleri, öteberisi (aidiyet sohbetlerinde dikiş makinelerinden ne çok konuştuk düşünsenize), yemekleri bize Perseus’un kalkanı olsun.
Velhasılıkelam büyüklerimizin sözcüklerinden bir sözlük yapalım. Hikâyeyi ilk ağızdan değil, sözcüklerden dinleyelim. Sözlük, hikâyeyle aramızda mesafe tesis etsin. Acıyı seyreltsin. Dayanılır ve sindirilebilir kılsın.
“Travma” hikâyede entegre olsun.
Hadi başlayalım, Poetika Özel Sayısı / Sözlük yönergeleri şunlar:
Yazılarıma, videolarıma, podcast’lerime www.sepinsinanlioglu.com adresinden ulaşıyorsunuz diye farkında olmayabilirsiniz, burası Substack platformunda işliyor. Substack alternatif bir sosyal medya mecrası ve hesap açmak ücretsiz, alışageldiğimiz sosyal medya hesapları gibi düşünün.
Henüz Substack hesabınız yoksa paylaşımlarınızı Poetika Journal’da yayımlayabilmem için öncelikle Substack’te hesap açın.
Hesap açmak için: www.substack.com
Sözlüğe girmesini istediğiniz sözcükleri bu gönderinin altına yorum olarak şu formatta bırakın.
Anonim sözcükler:
Sözcük: Anlamı. #paylaşanınadısoyadı #anonim #sözcüğünmenşei
Örnek:
Anarya: Geri vites, ya da geri gitmek. (Fransızcadaki ‘En arrière’ lafının okunuşudur aynı zamanda. İşgal yıllarından kalma bir söz olarak Adana lügatindeki yerini almıştır.) #bedriyealtınöz #anonim #mersin
Özellikle bir büyüğümüzden duyduğumuz sözcükler:
Sözcük: Anlamı. #paylaşanınadısoyadı #büyüğünadı #sözcüğünmenşei
Örnek:
Aparmak: Götürmek. #bedriyealtınöz #bedriyegöktaş #mersin
Poetika Sözlüğü için hafızaları yoklayalım hadi.
Sevgiyle,
Sepin
Poetika ne ola?
Poetika bir yetimler ittifakı. John Berger, Hoşbeş isimli kitabında yetimler ittifakını şöyle tarif ediyor:
Gizli bir yetimler ittifakı öneririm. Birbirimize göz kırparız. Hiyerarşiyi reddederiz. Her türlü hiyerarşiyi. Dünyanın pisliğini olduğu gibi kabullenir, buna rağmen nasıl hayatta kaldığımıza dair hikâyeleri paylaşırız. Münasebetsiziz biz, kopuğuz. Evrendeki yıldızların yarısından fazlası hiçbir takımyıldıza ait olmayan yetim yıldızlardır. Takımyıldızların hepsinden daha fazla ışık verirler.
Ne yapıyoruz?
Poetika’da kavramlar üzerinden insanı (kendimizi ve ötekini) deşifre etmeye çalışıyor, farklılıkların gözümüze sokulduğu bu düzende ortaklıklarımızı hatırlıyor, hayatta yol alırken düşeni kaldırmak üzere el ele tutuşuyoruz. Bunu kimi zaman birlikte dertlenerek, kimi zaman birlikte gülerek ama her zaman üreterek yapıyoruz.
Nasıl yapıyoruz?
Her ay iki kere Zoom’da buluşuyoruz. Ve sonra farklı mecralarda üretim yapıyoruz.
Şöyle:
Poetika Master: Her ayın ilk pazarı bir kavram üzerinden buluşma, şurada: Poetika Master
Poetika Forum: Her ayın üçüncü pazarı bir çerçeve olmadan buluşuyoruz. Bir tür modern zaman mahalle kahvesinde buluşmak gibi.
Poetika Journal: Yazmak, çizmek, tasarlamak, elleriyle herhangi bir şey üretmek isteyen “Poetika”cılarla birlikte çıkardığımız dijital fanzin (belki de bir kitabın ayak sesleri), şurada: Poetika Journal
Poetika Mektep: Çalıştığımız, kafa yorduğumuz, üzerine yazdığımız çizdiğimiz kavramlar için 100+ saat video ve metinleri içeren müfredat: Yetişkin Eğitimi kayıtları/Münferit seminerlerimin kayıtları/Stephen Jenkinson, Paul Lynch vb röportajlar/Plymouth Üniversitesi Dartington College of Arts yüksek lisansımdan videolar, metinler/Ebeveynler, çocuk & ergenler için temrinler/Sepin Kafası Podcast kayıtları/Destekleyici farklı içerikler, yani başta Yetişkin Eğitimi olmak üzere bugüne kadar verdiğim bütün eğitim, atölye, seminer ve röportajlarım, hard disk’imdeki her şey, şurada: Poetika Mektep
Poetika Podcast: Poetika Mektep’teki bütün video ve ses kayıtların podcast formatı, şurada: Poetika Podcast
Poetika Denemeler: Poetika Journal’ın temeli denemelerim, şurada: Poetika Denemeler
Poetika Edebiyat: Kitaplar, edebiyat üzerine denemelerim, videolarım, şurada: Poetika Edebiyat
Poetika x Arkadaşlar: Poetika’ya yazılarıyla veya sohbetleriyle katkıda bulunan yazarlar, sanatçılar ve akademisyenler, şurada: Poetika x Arkadaşlar
Poetika Mektup/Bülten: Poetika aylık mektup/bülteni, o ayın bende bıraktıkları şurada: Poetika Mektup/Bülten
Üyelik
Poetika’ya ücretli ya da ücretsiz üye olabiliyorsunuz, şurada: Poetika Üyelik
Poetika Master ve Poetika Forum yani aylık buluşmalar, Poetika Journal yazarlığı, Poetika Mektep ve Poetika Podcast sadece ücretli üyelere açık.
Poetika Journal okurluğu, Poetika Denemeler, Poetika Edebiyat, Poetika x Friends ve Poetika Mektup/Bülten ücretli ve ücretsiz tüm üyelere açık.
Aylık üyelik ücreti 3,5 pound (Ekim kurlarıyla 196 TL), yıllık 30 pound (Ekim kurlarıyla aylık 140 TL’ye denk). Ücretler yabancı para çünkü Substack’in ödeme platformu Stripe Türkiye’de çalış(a)mıyor.
Diğer
Sadece iletişim amaçlı kullandığımız bir whatsapp grubu var, katılmak isteyenler için buraya tıklayın: Poetika Whatsapp
Dekatria, kotu-ugursuz. Bu kelime Yunanca 13 demek. Giritli anneannem birine kizdiginda ya da sinirlendiginde, 'gorecek simdi dekatria kacmis?' diye soylenir.
Sası, tatsız tussuz. Aslında kelime köken olarak kokuşmuş, bozulmuş demek ama bizim ailede, bir yemek tatsız ve tuzsuz olmuşsa çok sası olmuş derler. Manisa'da oturuyorlar ama bunu da Giritlilerden çok duydum. Hatta biri çok saçma sapan konuşunca da ne sası sası konuşuyorsun derler.
Yavan, tatsız. Sası ile aynı anlamda kullanılıyor. Ama genelde insanlar için. 'Öyle yavan ki bir kayık limonla gitmez' diyorlar.
Tırıl, sürekli her şeyden şikayet eden insanlar için kullanılıyor. Aslında buluttan nem kapan tipler desem daha doğru.
Kepeksiz, hem düşüncesiz hem de bu şekilde konuşmaktan utanmayan. Babannem çok kullanırdı.
Gabroz, sanırım bu da rumca bir kelime. Ailedeki damatlara gabroz diyorlar. Zorunlu göç sırasında, yeteneklerini, bir kaç parça el işi eşyalarını ve kelimelerini getirmişler.
Mazborsi, bu da rumca olabilir. ama arastırmalarıma gore Girit ağzı ve İtalyanca ile birleştirilmiş bir kelimeymiş. Yunanca “mazévo” (toplamak, bulmak) fiilinden türemiştir. Bir şeyi arayıp bulamazsam annem gelir ve mazborsi deyip uzatır. Gözünün önünde, dibinde gibi bir anlamı var sanırım.